bedrängen
darlamak, sıkıştırmak, bunaltmak, aceleyle bir şeye zorlamak
Die Reporter bedrängten den Politiker mit Fragen.
Gazeteciler politikacıyı sorularla sıkıştırdılar.
Sie fühlte sich von ihren Kollegen bedrängt.
O, iş arkadaşlarının baskısı altında hissetti.
Der Verkäufer bedrängte die Kunden, das teure Produkt zu kaufen.
Satıcı, müşterilere pahalı ürünü almaları için baskı yaptı.
Kabaca “rahatsız etmek” anlamıyla birlikte sıkıştırmak anlamlarını taşır. Günümüzdeki sokak rapörtajcılarını düşünebilirsiniz.
Kaynak: bedrängen- Türkçe-çeviri - Langenscheidt Almanca-Türkçe sözlük