Almanca Ayrılabilen Fiiller Listesi PDF / 500+ Örneklerle

Almanca ayrılabilen yani trennbare Verben listesine PDF formatında ve ayrıca yazı formatında direkt aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Drive linkinden PDF dosyasını indirebilirsiniz. Her örnekte kelimenin Türkçe anlamı ve birer Almanca örnek cümle ile bu cümlenin çevirisi sunulmuştur.

Hata bildirimi için bu konuyu raporlayarak bizlere ulaşabilirsiniz.

Paylaşımları aynı zamanda Flood olarak bu konu altından da yapıyor olacağız.

İyi çalışmalar.

Özür dilerim, verdiğiniz taslağa uygun şekilde alt alta yazmadım. İşte doğru formatta, örnek cümleler alt alta olacak şekilde:

  1. Abfragen (Bir konuyu, bilgiyi ya da durumu birinden sorgulamak, ona soru sormak.)
    o Er wird mich morgen zu meinem Studium abfragen.
    → Yarın beni eğitimimle ilgili sorgulayacak.

  2. Abholen (Birini bir yerden almak, genellikle bir araca binmesi için ya da bir yere gitmesi için götürmek.)
    o Kannst du mich vom Bahnhof abholen?
    → Beni istasyondan alabilir misin?

  3. Abfliegen (Bir uçuşun havalanması, bir hava aracı yerden kalkarak uçmaya başlamak.)
    o Das Flugzeug wird in einer Stunde abfliegen.
    → Uçak bir saat içinde kalkacak.

  4. Abgeben (Bir şeyi birine teslim etmek, bir yerden bir şey bırakmak.)
    o Ich muss das Formular bis morgen abgeben.
    → Formu yarına kadar teslim etmem gerekiyor.

  5. Abnehmen (Bir şeyin ağırlığını azaltmak, kilo kaybetmek veya bir nesneyi almak.)
    o Sie hat viel Gewicht abgenommen.
    → O, çok kilo kaybetti.

  6. Abschließen (Bir şeyi sona erdirmek, bitirmek; ayrıca bir yeri kapatmak veya kilitlemek.)
    o Ich werde die Tür abschließen, bevor ich gehe.
    → Gitmeden önce kapıyı kilitleyeceğim.

  7. Abstellen (Bir şeyi bir yere koymak, genellikle geçici olarak durdurmak veya bırakmak.)
    o Er hat das Fahrrad vor dem Haus abgestellt.
    → Bisikleti evin önüne park etti.

  8. Abschicken (Bir şeyi yollamak, göndermek, genellikle mektup ya da paket gibi.)
    o Ich werde das Paket morgen abschicken.
    → Paketi yarın göndereceğim.

  9. Abwarten (Bir olayın ya da durumun gelişmesini beklemek, sabırlı olmak.)
    o Wir müssen noch ein paar Minuten abwarten.
    → Birkaç dakika daha beklememiz gerekiyor.

  10. Abstimmen (Bir konuda oy kullanmak ya da fikir birliği sağlamak.)
    o Wir müssen über den Vorschlag abstimmen.
    → Öneri hakkında oylama yapmamız gerekiyor.

  11. Abgewöhnen (Bir alışkanlığı bırakmak, kötü bir alışkanlıktan kurtulmak.)
    o Es ist schwer, sich das Rauchen abzugewöhnen.
    → Sigara içmeyi bırakmak zor.

  12. Abfahren (Bir araç ya da toplu taşıma aracının bir yerden hareket etmesi, kalkması.)
    o Der Bus fährt um 8 Uhr ab.
    → Otobüs saat 8’de kalkıyor.

  13. Abtrocknen (Bir şeyi kurutmak, genellikle bir nesnenin üstündeki suyu almak.)
    o Kannst du bitte das Geschirr abtrocknen?
    → Lütfen bulaşıkları kurular mısın?

  14. Abschalten (Bir cihazı kapatmak veya bir şeyin çalışmasını sonlandırmak.)
    o Ich werde den Computer jetzt abschalten.
    → Şimdi bilgisayarı kapatacağım.

  15. Abmachen (Bir konuda anlaşmaya varmak, bir şeyi kararlaştırmak.)
    o Wir haben abgemacht, uns um 18 Uhr zu treffen.
    → Saat 18’de buluşmak için anlaştık.

  16. Ablesen (Bir şeyi okumak veya not almak, genellikle bir kaynaktan bilgi almak.)
    o Er hat die Informationen von der Tafel abgelesen.
    → O, bilgileri tahtadan okudu.

  17. Absagen (Bir planı ya da organizasyonu iptal etmek, bir şeyin yapılmayacağını bildirmek.)
    o Leider muss ich den Termin absagen.
    → Maalesef randevuyu iptal etmem gerekiyor.

  18. Abwechseln (Bir şeyin ya da bir kişinin yerini değiştirmek, dönüşümlü olarak bir şeyi yapmak.)
    o Wir müssen uns beim Kochen abwechseln.
    → Yemek yaparken dönüşümlü olarak değişmemiz gerekiyor.

Artık her örnek cümle alt alta ve düzenli olarak yazıldı.

19 - 44 Arası Kelimeler

  1. Anrufen (Birini telefonla aramak.)
    o Ich werde dich später anrufen.
    → Seni daha sonra arayacağım.

  2. Anschauen (Bir şeyi gözle incelemek, bakmak.)
    o Er schaut sich den neuen Film an.
    → O, yeni filmi izliyor.

  3. Anbieten (Bir şeyi sunmak, teklif etmek.)
    o Der Verkäufer hat mir einen Rabatt angeboten.
    → Satıcı bana bir indirim teklif etti.

  4. Anmelden (Bir yere kaydolmak, kayıt yaptırmak.)
    o Ich muss mich für den Kurs anmelden.
    → Kursa kaydolmam gerekiyor.

  5. Ansprechen (Birini bir konuda konuşmaya başlamak, hitap etmek.)
    o Der Lehrer hat mich im Unterricht angesprochen.
    → Öğretmen derste beni hitap etti.

  6. Annehmen (Bir teklifi kabul etmek, bir durumu kabul etmek.)
    o Ich nehme dein Angebot an.
    → Teklifini kabul ediyorum.

  7. Ansteigen (Bir seviyenin artması, yükselmesi.)
    o Die Temperatur wird morgen ansteigen.
    → Sıcaklık yarın artacak.

  8. Angucken (Bir şeyi dikkatlice izlemek.)
    o Wir haben uns gestern einen Film im Kino angeguckt.
    → Dün sinemada bir film izledik.

  9. Anprobieren (Bir şeyi giymek, genellikle elbise veya ayakkabıyı denemek.)
    o Ich möchte dieses Hemd anprobieren.
    → Bu gömleği denemek istiyorum.

  10. Ankommen (Bir yere varmak, ulaşmak.)
    o Wir sind gestern spät angekommen.
    → Dün geç varmıştık.

  11. Anwenden (Bir bilgiyi veya tekniği bir durumda kullanmak.)
    o Du musst diese Methode im Test anwenden.
    → Bu yöntemi sınavda kullanmalısın.

  12. Angreifen (Bir şeye fiziksel olarak saldırmak veya zarar vermek.)
    o Der Hund hat den Ball angegriffen.
    → Köpek topa saldırdı.

  13. Anklopfen (Bir kapıya vurmak, çalmak.)
    o Jemand hat an die Tür geklopft.
    → Birisi kapıya vurdu.

  14. Ansprechen (Bir konuda başkalarıyla konuşmak veya onlara hitap etmek.)
    o Er hat die Leute bei der Versammlung angesprochen.
    → O, toplantıda insanlara hitap etti.

  15. Angehen (Bir konuyu ele almak, başlamak.)
    o Diese Frage geht uns alle an.
    → Bu soru hepimizi ilgilendiriyor.

  16. Anmalen (Bir şeyi boyamak.)
    o Sie hat das Bild an die Wand angemalt.
    → O, resmi duvara boyadı.

  17. Anwachsen (Bir şeyin büyümesi, gelişmesi.)
    o Die Zahl der Teilnehmer wird jedes Jahr anwachsen.
    → Katılımcı sayısı her yıl artacak.

  18. Anlassen (Bir şeyi çalıştırmak, başlatmak.)
    o Ich habe den Motor angelassen.
    → Motoru çalıştırdım.

  19. Anhaben (Üzerinde bir şey giymek.)
    o Was hast du heute an?
    → Bugün ne giydin?

  20. Anstehen (Bir sırada beklemek.)
    o Wir mussten lange an der Kasse anstehen.
    → Kasada uzun süre beklemek zorunda kaldık.

  21. Anlassen (Bir cihazı çalıştırmak veya açık bırakmak.)
    o Du kannst das Licht anlassen, wenn du gehst.
    → Gittiğinde ışığı açık bırakabilirsin.

  22. Angeben (Bir şeyi belirtmek, bildirmek, gösteriş yapmak.)
    o Er hat in seinem Lebenslauf viele Qualifikationen angegeben.
    → O, özgeçmişinde birçok nitelik belirtti.

  23. Anzeigen (Bir şeyi göstermek, bildirmek veya ihbar etmek.)
    o Er hat den Vorfall der Polizei angezeigt.
    → O, olayı polise bildirdi.

  24. Anmerken (Bir şey hakkında bir görüş belirtmek veya dikkat çekmek.)
    o Sie hat an dem Vorschlag nichts Gutes angemerkt.
    → O, öneriye dair hiçbir iyi şey belirtmedi.

  25. Anmachen (Bir cihazı açmak veya birini rahatsız etmek.)
    o Sie hat das Licht angemacht.
    → O, ışığı açtı.

  26. Anziehen (Bir kıyafet giymek, giyinmek.)
    o Ich habe meine Jacke angezogen, weil es kalt ist.
    → Soğuk olduğu için montumu giydim.

45 - 71 Arası Kelimeler

  1. Aufwachen (Uyanmak, gözlerini açmak.)
    o Ich wache jeden Morgen um 7 Uhr auf.
    → Her sabah saat 7’de uyanırım.

  2. Aufwecken (Birini uyandırmak.)
    o Kannst du mich bitte um 8 Uhr aufwecken?
    → Lütfen saat 8’de beni uyandırır mısın?

  3. Aufbauen (Bir şeyi inşa etmek, kurmak.)
    o Wir müssen das Zelt vor der Party aufbauen.
    → Partiden önce çadırı kurmalıyız.

  4. Aufhängen (Bir şeyi bir yere asmak.)
    o Er hat das Bild an die Wand aufgehängt.
    → O, resmi duvara astı.

  5. Aufregen (Birini heyecanlandırmak veya sinirlendirmek.)
    o Es regt mich auf, wenn du ständig zuspät kommst.
    → Sürekli geç kalman beni sinirlendiriyor.

  6. Aufstehen (Kalkmak, yerden kalkmak, uyanmak.)
    o Jeden Morgen stehe ich um 6 Uhr auf.
    → Her sabah saat 6’da kalkarım.

  7. Aufbleiben (Gece geç saate kadar uyanık kalmak.)
    o Heute Abend will ich bis spät aufbleiben.
    → Bu akşam geç saate kadar uyanık kalmak istiyorum.

  8. Aufschreiben (Bir şeyi yazmak.)
    o Du solltest die Telefonnummer aufschreiben.
    → Telefon numarasını yazmalısın.

  9. Aufatmen (Rahatlamak, derin bir nefes almak.)
    o Nach der Prüfung konnte ich endlich aufatmen.
    → Sınavdan sonra nihayet rahatladım.

  10. Aufwachsen (Büyümek, yetişmek.)
    o Er ist in einer kleinen Stadt aufgewachsen.
    → O, küçük bir kasabada büyüdü.

  11. Aufgeben (Vazgeçmek, pes etmek.)
    o Gib niemals auf, auch wenn es schwer wird.
    → Hiçbir zaman pes etme, zor olsa da.

  12. Aufklären (Bir durumu netleştirmek, aydınlatmak.)
    o Der Lehrer wird uns über das Thema aufklären.
    → Öğretmen, konuyu bizimle aydınlatacak.

  13. Aufessen (Bir şeyi bitirmek, yemek.)
    o Iss deinen Teller leer, bitte.
    → Tabağını bitir, lütfen.

  14. Aufmachen (Bir şeyi açmak.)
    o Kannst du bitte das Fenster aufmachen?
    → Lütfen pencereyi açar mısın?

  15. Aufführen (Bir gösteri, performans sergilemek.)
    o Die Schüler haben ein Theaterstück aufgeführt.
    → Öğrenciler bir tiyatro oyunu sergilediler.

  16. Aufheben (Bir şeyi kaldırmak, saklamak.)
    o Du solltest das Papier vom Boden aufheben.
    → Kağıdı yerden kaldırmalısın.

  17. Aufhalten (Birini durdurmak, bir şeyin engellenmesi.)
    o Bitte halte den Hund davon ab, die Schuhe zu beißen.
    → Lütfen köpeği ayakkabıları ısırmaktan alıkoy.

  18. Aufwischen (Bir şeyi silmek, temizlemek.)
    o Kannst du bitte das Wasser vom Boden aufwischen?
    → Lütfen zemindeki suyu siler misin?

  19. Aufgehen (Bir şeyin yükselmesi, açılması.)
    o Die Sonne geht um 6 Uhr auf.
    → Güneş saat 6’da doğuyor.

  20. Aufwachen (Uyanmak, gözlerini açmak.)
    o Er wacht immer früh auf.
    → O, her zaman erken uyanır.

  21. Auffordern (Birine bir şey yapması için rica etmek, davet etmek.)
    o Der Lehrer hat uns aufgefordert, das Buch zu lesen.
    → Öğretmen bize kitabı okumamızı söyledi.

  22. Aufblicken (Birine yukarıya bakmak, başını kaldırmak.)
    o Sie blickte auf, als ihr Name genannt wurde.
    → Adı söylendiğinde başını kaldırdı.

  23. Aufsteigen (Yükselmek, bir pozisyonda ilerlemek.)
    o Er ist in der Firma schnell aufgestiegen.
    → O, şirkette hızla yükseldi.

  24. Aufräumen (Bir yeri temizlemek, düzenlemek.)
    o Wir müssen das Zimmer aufräumen, bevor die Gäste kommen.
    → Misafirler gelmeden önce odayı düzenlemeliyiz.

  25. Auftreten (Bir olayın veya kişinin meydana gelmesi, birini sahneye çıkarmak.)
    o Der Schauspieler ist gestern Abend aufgetreten.
    → Oyuncu dün akşam sahneye çıktı.

  26. Auflassen (Bir şeyi açmak veya serbest bırakmak.)
    o Der Lehrer hat die Fenster während des Unterrichts aufgelassen.
    → Öğretmen, ders sırasında pencereleri açtı.

  27. Aufkommen (Bir durumun meydana gelmesi veya ortaya çıkması.)
    o Es kann ein Problem aufkommen, wenn du zu spät kommst.
    → Geç kalırsan bir problem ortaya çıkabilir.

72 - 98 Arası Kelimeler

  1. Austauschen (Bir şeyi değiştirmek, bir şey ile yer değiştirmek.)
    o Sie haben ihre Telefonnummern ausgetauscht.
    → Telefon numaralarını değiştirdiler.

  2. Ausruhen (Dinlenmek, rahatlamak.)
    o Nach der langen Wanderung musste ich mich ausruhen.
    → Uzun yürüyüşten sonra dinlenmem gerekiyordu.

  3. Ausgehen (Dışarı çıkmak, eğlenmek.)
    o Am Samstagabend gehen wir aus.
    → Cumartesi akşamı dışarı çıkıyoruz.

  4. Ausdrücken (Bir düşünceyi veya duyguyu ifade etmek.)
    o Sie konnte ihre Gefühle nicht richtig ausdrücken.
    → Duygularını doğru şekilde ifade edemedi.

  5. Auswandern (Başka bir ülkeye göç etmek.)
    o Er hat beschlossen, nach Kanada auszuwandern.
    → Kanada’ya göç etmeye karar verdi.

  6. Ausmalen (Bir şeyi detaylı şekilde hayal etmek, resmetmek.)
    o Sie malte sich eine Zukunft in Paris aus.
    → Paris’te bir gelecek hayal etti.

  7. Ausfallen (Bir şeyin gerçekleşmemesi, iptal edilmesi.)
    o Der Unterricht fällt wegen des Schnees aus.
    → Kar nedeniyle ders iptal oldu.

  8. Ausräumen (Bir şeyi boşaltmak, yerinden kaldırmak.)
    o Wir müssen den Schrank ausräumen, bevor wir umziehen.
    → Taşınmadan önce dolabı boşaltmamız gerekiyor.

  9. Auskennen (Bir konuda bilgisi olmak, bir konuda uzman olmak.)
    o Er kennt sich sehr gut mit Computern aus.
    → O, bilgisayarlar konusunda çok iyi anlar.

  10. Austauschen (Bir şeyi değiştirmek, yerini almak.)
    o Ich habe das alte Gerät gegen ein neues ausgetauscht.
    → Eski cihazı yeni bir cihazla değiştirdim.

  11. Ausziehen (Çıkarmak, bir şeyi giymek ya da çıkarmak.)
    o Du solltest deine Schuhe ausziehen, bevor du ins Haus gehst.
    → Eve girmeden önce ayakkabılarını çıkarmalısın.

  12. Aussteigen (Bir araçtan inmek, çıkmak.)
    o Ich musste an der nächsten Haltestelle aussteigen.
    → Bir sonraki durakta inmek zorundaydım.

  13. Aussprechen (Bir şeyi sesli olarak ifade etmek, dile getirmek.)
    o Es ist schwer, solche Gedanken auszusprechen.
    → Böyle düşünceleri dile getirmek zor.

  14. Auslachen (Birini alaycı bir şekilde gülecek şekilde küçümsemek.)
    o Sie haben ihn ausgelacht, weil er einen Fehler gemacht hat.
    → Hata yaptığı için onu alay ettikleri.

  15. Ausnutzen (Bir durumu kendi lehine kullanmak, faydalanmak.)
    o Sie haben die Gelegenheit, ihre Fähigkeiten auszunutzen.
    → Yeteneklerinden faydalanma fırsatını kullandılar.

  16. Auslosen (Bir şeyi çekilişle belirlemek.)
    o Der Gewinner wurde aus allen Teilnehmern ausgelost.
    → Kazanan, tüm katılımcılar arasından çekilişle belirlendi.

  17. Auslassen (Bir şeyi atlamak, yapmamak.)
    o Er hat bei der Besprechung wichtige Details ausgelassen.
    → Toplantıda önemli detayları atladı.

  18. Auswählen (Bir şey veya kişiyi seçmek.)
    o Sie hat ihren Lieblingsfilm aus der Liste ausgewählt.
    → O, listedeki favori filmini seçti.

  19. Ausstellen (Bir şeyi sergilemek veya gösteriye sunmak.)
    o Der Künstler hat seine Gemälde im Museum ausgestellt.
    → Sanatçı, tablolarını müzede sergiledi.

  20. Ausgehen (Dışarı çıkmak, sosyal bir etkinlik yapmak.)
    o Wir werden heute Abend zusammen ausgehen.
    → Bu akşam birlikte dışarı çıkacağız.

  21. Ausleben (Bir duyguyu, düşünceyi tamamen yaşamak, dışa vurmak.)
    o Sie möchte ihre Kreativität ausleben.
    → Yaratıcılığını tam anlamıyla yaşamak istiyor.

  22. Ausfragen (Birisini çok soru sorarak sorgulamak.)
    o Die Polizei hat den Verdächtigen ausgehört.
    → Polis, şüpheliyi sorguladı.

  23. Ausblicken (Bir şeyin dışına bakmak.)
    o Wir haben einen wunderschönen Ausblick auf das Meer.
    → Denize mükemmel bir manzaramız var.

  24. Auswandern (Bir ülkeyi terk edip başka bir ülkeye gitmek.)
    o Viele Deutsche entscheiden sich, nach Australien auszuwandern.
    → Birçok Alman, Avustralya’ya göç etmeye karar veriyor.

  25. Ausbilden (Bir kişiyi eğitmek, yetiştirmek.)
    o Der Betrieb bildet junge Fachkräfte aus.
    → Şirket, genç uzmanları yetiştiriyor.

  26. Ausessen (Bir şeyi bitirmek, yemek.)
    o Er hat den ganzen Teller aufessen.
    → Tüm tabağını bitirdi.

  27. Ausspannen (Dinlenmek, rahatlamak.)
    o Nach der Arbeit möchte ich mich am Wochenende ausspannen.
    → İşten sonra hafta sonu dinlenmek istiyorum.

99 - 111 Arası Kelimeler

  1. Auseinanderleben (Bir ilişkideki kişiler arasında uzaklaşmak, kopmak.)
    o Nach vielen Jahren des Streits sind sie auseinandergelebt.
    → Birçok yıl süren kavgalardan sonra birbirlerinden uzaklaştılar.

  2. Auseinandersetzen (Bir konuda tartışmak, düşünmek veya bir meseleye derinlemesine girmek.)
    o Sie mussten sich lange mit der schwierigen Entscheidung auseinandersetzen.
    → Zor kararla uzun süre tartışmak zorunda kaldılar.

  3. Auseinanderfallen (Bir şeyin parçalanması, dağılması.)
    o Die alte Brücke fiel nach dem Sturm auseinander.
    → Eski köprü fırtına sonrası parçalandı.

  4. Beibringen (Birini bir şey öğretmek, bilgi kazandırmak.)
    o Mein Vater hat mir das Schachspiel beigebracht.
    → Babam bana satranç oyununu öğretti.

  5. Beitreten (Bir şeye katılmak, üye olmak.)
    o Ich habe einem Fitnessstudio beigetreten.
    → Bir spor salonuna üye oldum.

  6. Beisetzen (Birini defin etmek, toprağa vermek.)
    o Sie haben ihren Hund im Garten beigesetzt.
    → Köpeklerini bahçeye gömdüler.

  7. Beiliegen (Bir şeye birlikte eklenmek, bir şeyin içinde olmak.)
    o Dem Brief lag ein Geschenk bei.
    → Mektubun içinde bir hediye vardı.

  8. Beitragen (Bir şeye katkıda bulunmak, yardım etmek.)
    o Jeder Teilnehmer soll einen Artikel zum Magazin beitragen.
    → Her katılımcı dergiye bir makale katkıda bulunmalı.

  9. Dasitzen (Bir yere oturmak ve hareketsiz olmak.)
    o Sie saßen den ganzen Tag da und taten nichts.
    → Bütün gün oturdular ve hiçbir şey yapmadılar.

  10. Dableiben (Bir yerde kalmak, ayrılmamak.)
    o Er musste nach dem Treffen noch dableiben.
    → Toplantıdan sonra orada kalmak zorunda kaldı.

  11. Dastehen (Bir yerde durmak, görünmek.)
    o Die Statue stand in der Mitte des Platzes und sah majestätisch aus.
    → Heykel, meydanın ortasında duruyordu ve görkemli görünüyordu.

  12. Daliegen (Bir şeyin yatmak, bir yerde bulunmak.)
    o Die Bücher lagen überall im Zimmer daliegen.
    → Kitaplar her yerde odada dağınık bir şekilde yatıyordu.

  13. Dalassen (Bir şeyi bir yerde bırakmak.)
    o Sie hat ihren Regenschirm im Café dalassen.
    → Şemsiyesini kafede bırakmış.

112 - 129 Arası Kelimeler

  1. Einsteigen (Bir araca binmek, bir yere girmek.)
    o Ich musste schnell in den Bus einsteigen, bevor er abfuhr.
    → Otobüs hareket etmeden hızla binmek zorunda kaldım.

  2. Einatmen (Havanın içine çekilmesi, nefes almak.)
    o Sie atmete tief ein, um sich zu beruhigen.
    → Sakinleşmek için derin bir nefes aldı.

  3. Eintragen (Bir şeyi kaydetmek, yazmak.)
    o Trage bitte deinen Namen in das Formular ein.
    → Lütfen ismini formda yaz.

  4. Einchecken (Bir yere giriş yapmak, otelde kaydolmak.)
    o Wir mussten früh einchecken, um unser Zimmer zu bekommen.
    → Odamızı almak için erken giriş yapmamız gerekti.

  5. Eincremen (Cildi kremlemek, özellikle güneş kremi sürmek.)
    o Vergiss nicht, dich vor dem Sonnenbaden einzucremen.
    → Güneşe çıkmadan önce krem sürmeyi unutma.

  6. Einschlafen (Uykuya dalmak, uyumak.)
    o Es dauerte eine Weile, bis er einschlief.
    → Uykuya dalması biraz zaman aldı.

  7. Einladen (Birini bir yere davet etmek.)
    o Ich lade dich zu meiner Geburtstagsfeier ein.
    → Seni doğum günüme davet ediyorum.

  8. Einpacken (Bir şeyi bir yere koyup sarıp sarmak.)
    o Sie hat ihre Sachen in einen Koffer eingepackt.
    → Eşyalarını bir valize yerleştirdi.

  9. Einräumen (Bir şeyi düzenli bir şekilde yerleştirmek.)
    o Sie hat die Einkäufe in den Schrank eingeräumt.
    → Alışverişi dolaba yerleştirdi.

  10. Einkaufen (Alışveriş yapmak.)
    o Wir gehen morgen einkaufen, um Lebensmittel zu besorgen.
    → Yarın, yiyecek almak için alışverişe gideceğiz.

  11. Einloggen (Bir sisteme giriş yapmak.)
    o Du musst dich zuerst einloggen, um den Account zu benutzen.
    → Hesabı kullanmak için önce giriş yapmalısın.

  12. Eingreifen (Bir duruma müdahale etmek.)
    o Die Polizei musste in den Streit eingreifen.
    → Polis, kavgaya müdahale etmek zorunda kaldı.

  13. Einziehen (Bir yere taşınmak.)
    o Sie sind letzte Woche in ihre neue Wohnung eingezogen.
    → Geçen hafta yeni dairelerine taşındılar.

  14. Eintauchen (Bir şeye dalmak, tamamen içine girmek.)
    o Er tauchte in die Welt der Bücher ein.
    → Kitaplar dünyasına daldı.

  15. Einbrechen (Bir yere zorla girmek, hırsızlık yapmak.)
    o Die Diebe brachen in das Geschäft ein und stahlen Geld.
    → Hırsızlar, dükkana zorla girdi ve para çaldılar.

  16. Darstellen (Bir durumu veya fikri göstermek, temsil etmek.)
    o Diese Grafik stellt die Entwicklung der Wirtschaft dar.
    → Bu grafik, ekonominin gelişimini temsil ediyor.

  17. Darlegen (Bir fikri açıklamak, detaylandırmak.)
    o Der Professor hat seine Theorie ausführlich dargelegt.
    → Profesör, teorisini ayrıntılı bir şekilde açıkladı.

  18. Darbieten (Bir şeyi sunmak, bir performans sergilemek.)
    o Der Schauspieler bot eine erstaunliche Leistung dar.
    → Oyuncu, şaşırtıcı bir performans sergiledi.

130 - 156 Arası Kelimeler

  1. Emporschauen (Yukarıya doğru bakmak.)
    o Sie schauten emporgeschaut, um die Vögel im Himmel zu sehen.
    → Gökyüzündeki kuşları görmek için yukarıya baktılar.

  2. Emporklettern (Bir yere tırmanarak çıkmak, yukarıya doğru tırmanmak.)
    o Der Bergsteiger kletterte den steilen Felsen emporgelähnt.
    → Dağcı, dik kayayı tırmanarak yukarı çıktı.

  3. Emporfliegen (Yukarıya doğru uçmak.)
    o Die Vögel flogen emporgeschaut und verschwanden in den Wolken.
    → Kuşlar yukarıya doğru uçtular ve bulutlara kayboldular.

  4. Entgegengehen (Birine doğru gitmek, birine yönelmek.)
    o Er ging dem Hund entgegen, der ihm freudig entgegenlief.
    → O, sevinçle kendisine koşan köpeğe doğru gitti.

  5. Entgegenfahren (Bir araca doğru gitmek, bir yere doğru gitmek.)
    o Wir fuhren dem Bus entgegen, um die Reise zu beginnen.
    → Yolculuğa başlamak için otobüse doğru yola çıktık.

  6. Entgegenkommen (Birine yaklaşmak, yardımcı olmak, destek olmak.)
    o Sie kam ihm entgegen, als sie ihn bemerkte.
    → Onu fark ettiğinde ona doğru yaklaşarak yardım etti.

  7. Entgegennehmen (Bir şeyi kabul etmek, almak.)
    o Er nahm das Paket entgegen, das der Postbote ihm übergab.
    → Postacı ona paketi teslim ettiğinde paketi kabul etti.

  8. Entgegentreten (Birine karşı koymak, karşı karşıya gelmek.)
    o Sie trat ihm mutig entgegen und verteidigte ihre Meinung.
    → Cesurca ona karşı koyarak görüşünü savundu.

  9. Entlangfahren (Bir şeyin yanında gitmek, kenarında seyretmek.)
    o Wir fuhren entlang des Flusses, um die Landschaft zu genießen.
    → Manzarayı görmek için nehir boyunca seyahat ettik.

  10. Entlangführen (Birini bir yol boyunca yönlendirmek, birinin bir şeyin yanından gitmesini sağlamak.)
    o Der Führer führte die Touristen entlang des historischen Weges.
    → Rehber, turistleri tarihi yol boyunca yönlendirdi.

  11. Entlanggehen (Bir şeyin yanında yürümek, kenarından gitmek.)
    o Wir gingen entlang des Strandes, um den Sonnenuntergang zu sehen.
    → Gün batımını görmek için plaj boyunca yürüdük.

  12. Entlangkommen (Bir yere doğru ilerlemek, yol almak.)
    o Wir sind entlang des Flusses gekommen und haben die Brücke erreicht.
    → Nehir boyunca ilerleyerek köprüye ulaştık.

  13. Entlanglaufen (Bir şeyin yanından koşarak gitmek, kenarından koşmak.)
    o Der Hund lief entlang des Zauns, als er den Ball sah.
    → Köpek, topu gördüğünde çitin boyunca koştu.

  14. Entzweigehen (Bir ilişkide ya da bir işte ayrılmak, bozulmak.)
    o Die beiden Freunde sind auseinandergegangen, nachdem sie gestritten hatten.
    → Tartıştıktan sonra iki arkadaş birbirinden ayrıldı.

  15. Entzweibrechen (Bir şeyin kırılarak ayrılması, bir şeyi bozmak.)
    o Der Teller ist beim Fallen entzweigebrochen.
    → Tabak düşerken kırıldı ve parçalandı.

  16. Fehlinterpretieren (Yanlış anlamak, hatalı bir şekilde yorumlamak.)
    o Sie hat seine Worte fehlinterpretiert und war verletzt.
    → Onun sözlerini yanlış anlayarak incindi.

  17. Fehlschlagen (Başarısız olmak, istenilen sonucu alamamak.)
    o Der Versuch, das Problem zu lösen, schlug fehl.
    → Problemi çözme çabası başarısız oldu.

  18. Fernbleiben (Bir etkinlikten ya da yerden uzak durmak, gitmemek.)
    o Er musste wegen Krankheit von der Arbeit fernbleiben.
    → Hastalık nedeniyle işten uzak durmak zorunda kaldı.

  19. Fernsehen (Televizyon izlemek.)
    o Sie verbrachte den Abend damit, ihre Lieblingssendung zu sehen.
    → Akşamını en sevdiği programı izleyerek geçirdi.

  20. Fernsteuern (Bir şeyi uzaktan kontrol etmek, uzaktan yönlendirmek.)
    o Der Pilot konnte das Flugzeug mit einem Fernsteuergerät steuern.
    → Pilot, uçakları bir uzaktan kumanda cihazı ile yönlendirebiliyordu.

  21. Festbinden (Bir şeyi bağlamak, sıkıca bağlamak.)
    o Er band das Boot fest, damit es nicht wegtrieb.
    → Tekneyi, sürüklenmemesi için sıkıca bağladı.

  22. Festdrücken (Bir şeyi sıkıca bastırmak.)
    o Sie drückte den Knopf fest, um das Gerät einzuschalten.
    → Cihazı açmak için düğmeyi sıkıca bastırdı.

  23. Festkleben (Bir şeyi yapıştırmak, sıkıca yapışmak.)
    o Der Sticker klebte fest an der Wand.
    → Etiket duvarda sıkıca yapışmıştı.

  24. Festknoten (Bir şeyi sıkıca düğümlemek.)
    o Er knotete das Seil fest, damit es nicht entglitt.
    → İp kaymasın diye sıkıca düğümledi.

  25. Festlegen (Bir şeyi kararlaştırmak, belirlemek.)
    o Wir müssen einen Termin festlegen, um das Treffen zu planen.
    → Toplantıyı planlamak için bir tarih belirlemeliyiz.

  26. Festliegen (Bir durumun ya da işin kesinleşmiş olması.)
    o Der Vertrag liegt fest, es gibt keine weiteren Änderungen.
    → Sözleşme kesinleşti, başka değişiklik yok.

  27. Feststellen (Bir durumu fark etmek, bir şeyi tespit etmek.)
    o Ich stellte fest, dass ich meinen Schlüssel vergessen hatte.
    → Anahtarımı unuttuğumu fark ettim.

157 - 175 Arası Kelimeler

  1. Fortbilden (Kendini geliştirmek, eğitim almak.)
    o Er wollte sich weiter fortbilden, um neue Fähigkeiten zu erlernen.
    → Yeni beceriler öğrenmek için kendini geliştirmek istedi.

  2. Fortbleiben (Bir yerde bulunmamak, bir yere gitmemek.)
    o Sie musste fortbleiben, weil sie krank war.
    → Hasta olduğu için orada bulunamadı.

  3. Fortdauern (Bir şeyin devam etmesi, sürmesi.)
    o Der Regen dauerte die ganze Nacht fort.
    → Yağmur bütün gece devam etti.

  4. Fortfahren (Bir şeye devam etmek, yola çıkmak.)
    o Nach einer kurzen Pause fuhr der Zug fort.
    → Kısa bir molanın ardından tren yolculuğuna devam etti.

  5. Fortführen (Bir işe ya da aktiviteye devam etmek.)
    o Er setzte das Gespräch fort, nachdem er eine Weile nachgedacht hatte.
    → Bir süre düşündükten sonra sohbete devam etti.

  6. Fortkommen (Bir konuda ilerlemek, başarılı olmak.)
    o Trotz der Schwierigkeiten kam er bei der Arbeit gut fort.
    → Zorluklara rağmen işinde iyi ilerliyordu.

  7. Fortlaufen (Bir yerden kaçmak, bir yeri terk etmek.)
    o Der Hund lief fort, als er den offenen Garten sah.
    → Köpek açık bahçeyi görünce kaçtı.

  8. Fortnehmen (Bir şeyi götürmek, bir şeyi alıp götürmek.)
    o Sie nahm das Buch fort, um es später zu lesen.
    → Kitabı alıp, sonra okumak için götürdü.

  9. Fortrennen (Bir şeyi ayırmak, koparmak.)
    o Der Trainer trennte das Team für das Training fort.
    → Antrenör, takımı antrenman için ayırdı.

  10. Fortschicken (Bir şeyi göndermek, birini yola çıkarmak.)
    o Sie schickte das Paket fort, nachdem es verpackt war.
    → Paketi, paketlendikten sonra gönderdi.

  11. Fortschreiten (Bir işin ya da durumun ilerlemesi.)
    o Der Fortschritt des Projekts schritt schneller voran als erwartet.
    → Projenin ilerlemesi beklenenden daha hızlıydı.

  12. Fortziehen (Bir yerden taşınmak, yer değiştirmek.)
    o Sie entschieden sich, nach Berlin fortzuziehen.
    → Berlin’e taşınmaya karar verdiler.

  13. Freigeben (Bir şeyi serbest bırakmak, açmak.)
    o Die Polizei gab die Straße nach dem Unfall wieder frei.
    → Polis, kazadan sonra yolu tekrar açtı.

  14. Freihaben (Bir işten izin almak, boş zaman geçirmek.)
    o Am Wochenende hatte sie frei und verbrachte den Tag mit Freunden.
    → Hafta sonu izinliydi ve günü arkadaşlarıyla geçirdi.

  15. Freihalten (Bir alanı boş tutmak, rezerve etmek.)
    o Er bat sie, den Platz für ihn freizuhalten.
    → Onun için yerin ayrılmasını rica etti.

  16. Freilassen (Birini serbest bırakmak, salıvermek.)
    o Der Gefangene wurde nach Jahren endlich freigelassen.
    → Mahkûm yıllar sonra nihayet serbest bırakıldı.

  17. Freimachen (Bir alanı temizlemek, bir şeyi açmak.)
    o Sie musste den Schreibtisch freimachen, um Platz für neue Arbeiten zu schaffen.
    → Yeni işler için alan yaratmak amacıyla masayı temizlemek zorunda kaldı.

  18. Freinehmen (İzin almak, boş zaman almak.)
    o Ich muss mir morgen einen Tag freinehmen, um mich zu erholen.
    → Yarın dinlenmek için izin almam gerekiyor.

  19. Freisprechen (Birini suçsuz bulmak, beraat ettirmek.)
    o Der Anwalt konnte seinen Klienten erfolgreich freisprechen.
    → Avukat, müvekkilini başarılı bir şekilde suçsuz buldurdu.

176 - 229 Arası Kelimeler

  1. Gegenhalten (Bir şeye direnmek, karşı koymak.)
    o Er konnte den starken Wind mit seiner Hand gegenhalten.
    → Güçlü rüzgara elini karşı koyarak direndi.

  2. Gegenlesen (Bir metni kontrol etmek, gözden geçirmek.)
    o Bevor ich das Buch abschickte, ließ ich es von einem Freund gegenlesen.
    → Kitabı göndermeden önce, bir arkadaşımdan gözden geçirmesini istedim.

  3. Gegenrechnen (Bir şeyle hesaplamak, karşılaştırmalı hesap yapmak.)
    o Der Ingenieur musste die Kosten des Projekts gegenrechnen.
    → Mühendis, projenin maliyetini karşılaştırmalı olarak hesaplamak zorunda kaldı.

  4. Gegenzeichnen (Bir belgeyi imzalamak, onaylamak.)
    o Ich muss das Dokument gegenzeichnen, bevor wir fortfahren können.
    → Devam etmeden önce belgeyi imzalamam gerekiyor.

  5. Gegenüberliegen (Karşıda yer almak, karşısında olmak.)
    o Das Hotel liegt direkt gegenüber dem Bahnhof.
    → Otel, tren garının tam karşısında yer alıyor.

  6. Gegenübersetzen (Birini karşı tarafa çevirmek, karşısına yerleştirmek.)
    o Die Lehrerin setzte die Schüler gegenüber.
    → Öğretmen, öğrencileri karşı karşıya oturttu.

  7. Gegenübersitzen (Birinin karşısına oturmak.)
    o Er setzte sich ihr gegenüber.
    → O, karşısına oturdu.

  8. Gegenüberstehen (Birine karşı durmak, karşı olmak.)
    o Die beiden Parteien standen sich während der Verhandlungen gegenüber.
    → İki taraf, müzakereler sırasında birbirlerine karşı duruyordu.

  9. Gegenüberstellen (İki şeyi karşılaştırmak, yan yana koymak.)
    o Er stellte die beiden Vorschläge gegenüber, um einen Vergleich zu ziehen.
    → İki öneriyi karşılaştırmak için yan yana koydu.

  10. Gegenübertreten (Birine karşı yaklaşmak, karşısına çıkmak.)
    o Der Spieler trat dem Gegner gegenüber und bereitete sich auf das Spiel vor.
    → Oyuncu rakibine karşı yaklaştı ve oyuna hazırlık yaptı.

  11. Heimbringen (Bir şeyi eve getirmek.)
    o Sie brachte das Einkaufstasche heim.
    → Alışveriş çantasını eve getirdi.

  12. Heimfahren (Eve gitmek.)
    o Nach dem langen Tag fuhr er endlich nach Hause.
    → Uzun bir günün ardından nihayet eve gitti.

  13. Heimfinden (Eve ulaşmak.)
    o Sie konnte nach der Wanderung sicher nach Hause finden.
    → Yürüyüşün ardından güvenle eve ulaştı.

  14. Heimliegen (Evin içinde olmak, evde olmak.)
    o Nach dem Unfall lag er einige Tage zu Hause.
    → Kazadan sonra birkaç gün evde yattı.

  15. Heimgehen (Eve gitmek.)
    o Es wurde spät, also beschloss ich, heimzugehen.
    → Geç oldu, bu yüzden eve gitmeye karar verdim.

  16. Heimkehren (Eve dönmek.)
    o Nach dem langen Urlaub kehrten sie endlich heim.
    → Uzun tatilden sonra nihayet eve döndüler.

  17. Heimkommen (Eve gelmek.)
    o Als er nach der Arbeit nach Hause kam, wartete seine Familie auf ihn.
    → İşten eve geldiğinde ailesi onu bekliyordu.

  18. Heimreisen (Eve seyahat etmek, eve dönmek.)
    o Am Ende der Ferien reiste er nach Hause.
    → Tatilin sonunda eve döndü.

  19. Heimschicken (Birini eve göndermek.)
    o Die Lehrerin schickte den Schüler heim, weil er krank war.
    → Öğretmen, hasta olduğu için öğrenciyi eve gönderdi.

  20. Herbitten (Bir şey istemek, rica etmek.)
    o Er bat um Hilfe, um die schwere Kiste zu heben.
    → Ağır kutuyu kaldırmak için yardım istedi.

  21. Herbringen (Bir şeyi getirmek.)
    o Kannst du mir bitte die Zeitung herbringen?
    → Lütfen bana gazeteyi getirebilir misin?

  22. Hereilen (Aceleyle gelmek, hızla ulaşmak.)
    o Der Arzt hereilte, als er von dem Unfall hörte.
    → Doktor, kazadan haberi olduktan sonra aceleyle geldi.

  23. Herfahren (Bir yere doğru gitmek, oraya gelmek.)
    o Wir müssen schnell herfahren, um den Zug zu erwischen.
    → Treni yakalamak için hızlıca oraya gitmemiz gerek.

  24. Herfinden (Bir şey bulmak, bir yere ulaşmak.)
    o Wir haben den verlorenen Schlüssel endlich hergefunden.
    → Kaybolan anahtarı nihayet bulduk.

  25. Herholen (Birini veya bir şeyi almak, getirmek.)
    o Sie holte die Kinder von der Schule her.
    → Çocukları okuldan aldı.

  26. Herkommen (Bir yere gelmek.)
    o Ich habe keine Ahnung, wo er herkommt.
    → Nereden geldiğini hiç bilmiyorum.

  27. Herkriegen (Bir şeyi başarmak, elde etmek.)
    o Es war schwer, aber er hat es endlich hergekriegt.
    → Zordu ama sonunda başardı.

  28. Hernemen (Birini almak, bir şeyi elde etmek.)
    o Der Chef nahm die Unterlagen aus meiner Hand.
    → Patron, belgeleri elimden aldı.

  29. Herrufen (Birini çağırmak.)
    o Der Lehrer rief die Schüler zu sich.
    → Öğretmen, öğrencileri yanına çağırdı.

  30. Herschauen (Bir şeye bakmak, göz atmak.)
    o Er schaute sich die neuen Bilder an.
    → Yeni resimlere göz attı.

  31. Herstellen (Bir şey üretmek, yapmak.)
    o Die Firma stellt hochwertige Produkte her.
    → Firma, yüksek kaliteli ürünler üretiyor.

  32. Hinblicken (Bir şeye dikkatlice bakmak.)
    o Sie blickte auf die Uhr, um zu sehen, wie spät es war.
    → Saate bakarak saatin ne kadar olduğunu kontrol etti.

  33. Hinbringen (Bir şeyi bir yere götürmek.)
    o Er brachte das Paket zur Post.
    → Paketi postaneye götürdü.

  34. Hinfahren (Bir yere gitmek, oraya seyahat etmek.)
    o Wir müssen morgen nach Berlin hinfahren.
    → Yarın Berlin’e gitmemiz gerekiyor.

  35. Hinfallen (Düşmek, yere yığılmak.)
    o Sie ist auf der rutschigen Straße hingefallen.
    → Kaygan yolda düştü.

  36. Hinfliegen (Bir yere uçarak gitmek.)
    o Wir flogen nach Paris, um die Sehenswürdigkeiten zu sehen.
    → Paris’e uçtuk, gezilecek yerleri görmek için.

  37. Hingehen (Bir yere gitmek.)
    o Wann wirst du zum Arzt hingehen?
    → Ne zaman doktora gideceksin?

  38. Hingucken (Bir şeye bakmak, göz atmak.)
    o Er guckte auf die Uhr, um zu sehen, wie spät es war.
    → Saate bakarak saatin ne kadar olduğunu kontrol etti.

  39. Hinhauen (Birine vurmak, darbede bulunmak.)
    o Er haute ihm einen Schlag ins Gesicht.
    → Yüzüne bir tokat attı.

  40. Hinhören (Dikkatle dinlemek.)
    o Sie hörte ihm aufmerksam zu.
    → Ona dikkatlice kulak verdi.

  41. Hinknien (Diz çökerek yere oturmak.)
    o Er kniete sich nieder, um das Geschenk zu überreichen.
    → Hediye vermek için diz çökerek yere oturdu.

  42. Hinkommen (Bir yere gitmek, oraya ulaşmak.)
    o Weißt du, wie wir dorthin hinkommen?
    → Oraya nasıl gideceğimizi biliyor musun?

  43. Hinkriegen (Bir şeyi başarmak, bir şeyin üstesinden gelmek.)
    o Ich habe es endlich hingekriegt, das Problem zu lösen.
    → Sonunda problemi çözmeyi başardım.

  44. Hinlaufen (Koşarak gitmek.)
    o Sie lief zum Bahnhof, um den Zug zu erwischen.
    → Treni yakalamak için istasyona koştu.

  45. Hinnehmen (Bir şeyi kabul etmek, kabullenmek.)
    o Er musste die schlechte Nachricht hin

nehmen.
→ Kötü haberi kabul etmek zorunda kaldı.

  1. Hinrennen (Koşarak gitmek.)
    o Sie rannte zum Bus, um ihn noch zu erwischen.
    → Otobüsü yakalamak için koştu.

  2. Hinschicken (Birini bir yere göndermek.)
    o Ich werde ihn zur Post hinschicken, um das Paket abzuholen.
    → Paketi almak için onu postaneye göndereceğim.

  3. Hinschmeißen (Bir şeyi bırakmak, bir şeyi terk etmek.)
    o Er war so frustriert, dass er alles hinschmiss.
    → O kadar hayal kırıklığına uğradı ki her şeyi bıraktı.

  4. Hinsehen (Bir şeye bakmak, göz atmak.)
    o Schau hin, da ist ein schönes Restaurant.
    → Bak, orada güzel bir restoran var.

  5. Hinsetzen (Bir yere oturmak.)
    o Sie setzte sich auf den Stuhl und begann zu arbeiten.
    → Sandalyeye oturdu ve çalışmaya başladı.

  6. Hintragen (Bir şeyi taşımak, götürmek.)
    o Kannst du bitte diese Kisten ins Haus hintragen?
    → Lütfen bu kutuları eve taşıyabilir misin?

  7. Hinweisen (Bir şeye dikkat çekmek, göstermek.)
    o Der Lehrer wies die Schüler auf die Fehler im Text hin.
    → Öğretmen, öğrencileri metindeki hatalara dikkat çekti.

  8. Hinwerfen (Bir şeyi fırlatmak, atmak.)
    o Sie warf die Zeitung auf den Tisch.
    → Gazeteyi masaya fırlattı.

  9. Hinziehen (Bir yere gitmek, oraya doğru gitmek.)
    o Sie zog nach Hamburg, um dort zu arbeiten.
    → Hamburg’a gidip orada çalışmaya başladı.

230 - 250 Arası Kelimeler

  1. Hinterhergucken (Birinin arkasından bakmak, gözleriyle takip etmek.)
    o Er guckte dem Auto hinterher, bis es um die Ecke verschwand.
    → Araba köşeyi dönene kadar onun arkasından baktı.

  2. Hinterherlaufen (Birinin peşinden koşmak, takip etmek.)
    o Der Hund lief seinem Besitzer hinterher.
    → Köpek, sahibinin peşinden koştu.

  3. Hinterherfahren (Birinin arkasından araçla gitmek, takip etmek.)
    o Wir fuhren dem Bus hinterher, um ihn nicht zu verpassen.
    → Otobüsü kaçırmamak için onun arkasından gittik.

  4. Hinterhergehen (Birinin ardından gitmek, takip etmek.)
    o Sie ging ihrem Freund hinterher, um ihn nicht aus den Augen zu verlieren.
    → Arkadaşını gözden kaçırmamak için onun ardından gitti.

  5. Hinterherschauen (Birine veya bir şeye arkasından bakmak.)
    o Die Kinder schauten dem Ball hinterher, der die Straße hinunterrollte.
    → Çocuklar, sokağın aşağısına doğru yuvarlanan topun arkasından baktılar.

  6. Hochstellen (Bir şeyi yukarıya koymak, yükseltmek.)
    o Kannst du bitte die Lautstärke ein bisschen hochstellen?
    → Ses seviyesini biraz artırabilir misin?

  7. Hochspringen (Yukarı zıplamak, sıçramak.)
    o Das Kind sprang vor Freude hoch.
    → Çocuk sevinçten havaya zıpladı.

  8. Hochziehen (Yukarı çekmek, kaldırmak.)
    o Er zog die Gardinen hoch, um mehr Licht ins Zimmer zu lassen.
    → Odaya daha fazla ışık girmesi için perdeleri yukarı çekti.

  9. Hochkommen (Yukarı gelmek, tırmanmak.)
    o Sie konnte die steile Treppe kaum hochkommen.
    → Dik merdiveni zar zor yukarı çıkabildi.

  10. Hochwerfen (Bir şeyi yukarı fırlatmak.)
    o Er warf den Ball hoch und fing ihn wieder auf.
    → Topu yukarı fırlattı ve tekrar tuttu.

  11. Hochblicken (Başını kaldırıp yukarı bakmak.)
    o Sie blickte zum Himmel hoch, um die Sterne zu sehen.
    → Yıldızları görmek için başını yukarı kaldırdı.

  12. Hochhalten (Bir şeyi havaya kaldırmak.)
    o Der Gewinner hielt stolz seine Trophäe hoch.
    → Kazanan, kupasını gururla havaya kaldırdı.

  13. Hochfahren (Bir aracı veya cihazı çalıştırmak ya da hızla yukarı gitmek.)
    o Ich muss den Computer erst hochfahren, bevor ich die Datei öffnen kann.
    → Dosyayı açmadan önce bilgisayarı çalıştırmam gerekiyor.

  14. Hochschauen (Yukarıya bakmak, gözlerini yukarı kaldırmak.)
    o Er schaute hoch, als der Vogel über ihm flog.
    → Kuş onun üzerinden uçarken yukarı baktı.

  15. Hochheben (Bir şeyi kaldırmak, yukarı çekmek.)
    o Sie hob die Tasche hoch, um sie auf den Tisch zu stellen.
    → Çantayı kaldırıp masaya koydu.

  16. Hochklettern (Bir yere tırmanmak, yukarı çıkmak.)
    o Der Junge kletterte auf den Baum hoch.
    → Çocuk ağaca tırmandı.

  17. Hochgehen (Bir yerden yukarı çıkmak, yükselmek.)
    o Sie gingen die Treppen hoch in den zweiten Stock.
    → İkinci kata merdivenlerden yukarı çıktılar.

  18. Hochnehmen (Bir şeyi alıp yukarı kaldırmak.)
    o Er nahm das Baby hoch und tröstete es.
    → Bebeği alıp yukarı kaldırdı ve onu teselli etti.

  19. Hochfliegen (Yukarı doğru uçmak.)
    o Der Ball flog hoch in die Luft, als er geschossen wurde.
    → Top vurulduğunda havaya doğru yükseldi.

  20. Hochsehen (Yukarı bakmak.)
    o Sie sah hoch und winkte ihrem Freund zu.
    → Yukarı baktı ve arkadaşına el salladı.

  21. Hochsteigen (Bir yere tırmanmak, yukarı çıkmak.)
    o Die Wanderer stiegen den steilen Pfad hoch.
    → Yürüyüşçüler dik patikadan yukarı tırmandı.

251 - 284 Arası Kelimeler

  1. Losfahren (Bir araçla hareket etmek, yola çıkmak.)
    o Wir müssen früh losfahren, um den Zug nicht zu verpassen.
    → Treni kaçırmamak için erken yola çıkmalıyız.

  2. Losgehen (Yola çıkmak, başlamak.)
    o Die Wanderung geht um 8 Uhr los.
    → Yürüyüş sabah 8’de başlıyor.

  3. Losmachen (Bağlı bir şeyi çözmek, serbest bırakmak.)
    o Kannst du das Seil losmachen?
    → İpi çözebilir misin?

  4. Loskommen (Bir yerden veya durumdan kurtulmak.)
    o Ich komme einfach nicht von dieser Arbeit los.
    → Bu işten bir türlü kurtulamıyorum.

  5. Innewohnen (Bir şeyin içinde var olmak veya yer almak.)
    o Dieser Tradition wohnt eine besondere Bedeutung inne.
    → Bu geleneğin içinde özel bir anlam vardır.

  6. Losfliegen (Havalanmak, uçmaya başlamak.)
    o Der Vogel flog vom Ast los.
    → Kuş daldan havalandı.

  7. Innehaben (Bir görev veya pozisyona sahip olmak.)
    o Sie hatte lange Zeit eine Führungsposition inne.
    → Uzun süre bir liderlik pozisyonuna sahipti.

  8. Losrennen (Koşmaya başlamak, aniden harekete geçmek.)
    o Der Hund rannte plötzlich los, als er die Katze sah.
    → Köpek, kediyi gördüğünde aniden koşmaya başladı.

  9. Loswerden (Bir şeyden kurtulmak.)
    o Ich möchte endlich diese alten Sachen loswerden.
    → Bu eski eşyalardan nihayet kurtulmak istiyorum.

  10. Innehalten (Duraklamak, bir süre ara vermek.)
    o Sie hielt kurz inne, um nachzudenken.
    → Bir süre durakladı ve düşünmek için ara verdi.

  11. Loslassen (Bir şeyi bırakmak, serbest bırakmak.)
    o Lass das Seil los, es ist zu schwer!
    → İpi bırak, çok ağır!

  12. Losbinden (Bağlı bir şeyi çözmek, serbest bırakmak.)
    o Der Segler band das Boot los und stach in See.
    → Denizci, teknenin bağını çözdü ve denize açıldı.

  13. Loslaufen (Koşarak harekete geçmek.)
    o Die Kinder liefen los, sobald der Startschuss fiel.
    → Başlama işareti verilir verilmez çocuklar koşmaya başladı.

  14. Losschicken (Birini bir şey için göndermek.)
    o Er schickte seinen Freund los, um Getränke zu holen.
    → Arkadaşını içecek almak için gönderdi.

  15. Mitkriegen (Bir şeyin farkına varmak, anlamak.)
    o Hast du mitgekriegt, was der Lehrer gesagt hat?
    → Öğretmenin ne dediğini anladın mı?

  16. Mitkommen (Bir yere birisiyle birlikte gitmek.)
    o Möchtest du mit uns ins Kino mitkommen?
    → Bizimle sinemaya gelmek ister misin?

  17. Mitdenken (Düşünerek bir duruma katkıda bulunmak.)
    o Beim Gruppenprojekt muss jeder mitdenken.
    → Grup projesinde herkesin düşünerek katkıda bulunması gerekiyor.

  18. Mitgehen (Birisiyle birlikte gitmek.)
    o Kann ich mit dir mitgehen?
    → Seninle gelebilir miyim?

  19. Mitmachen (Bir faaliyete katılmak.)
    o Wer möchte beim Quiz mitmachen?
    → Kim yarışmaya katılmak istiyor?

  20. Mitsingen (Birlikte şarkı söylemek.)
    o Beim Konzert haben alle laut mitgesungen.
    → Konserde herkes yüksek sesle eşlik etti.

  21. Mitfühlen (Birinin duygularını anlamak ve paylaşmak.)
    o Ich kann deinen Schmerz mitfühlen.
    → Acını hissedebiliyorum.

  22. Mitnehmen (Yanına almak.)
    o Vergiss nicht, deinen Regenschirm mitzunehmen.
    → Şemsiyeni yanına almayı unutma.

  23. Mithelfen (Yardım etmek, destek olmak.)
    o Kannst du mir beim Kochen mithelfen?
    → Yemek yaparken bana yardım edebilir misin?

  24. Mithaben (Yanında taşımak.)
    o Hast du deinen Ausweis mithaben?
    → Kimliğini yanında mı taşıyorsun?

  25. Mitschreiben (Birlikte yazmak veya not almak.)
    o Während der Vorlesung schreibe ich alle wichtigen Punkte mit.
    → Ders sırasında tüm önemli noktaları not alıyorum.

  26. Mitlesen (Birlikte okuyarak takip etmek.)
    o Kannst du den Text laut vorlesen? Ich möchte mitlesen.
    → Metni yüksek sesle okuyabilir misin? Takip etmek istiyorum.

  27. Mitreisen (Birinin yolculuğuna katılmak.)
    o Er fragte, ob ich mitreisen möchte.
    → Onunla birlikte yolculuğa çıkmak isteyip istemediğimi sordu.

  28. Mitgeben (Birine yanında götürmesi için bir şey vermek.)
    o Die Mutter gab ihrem Kind ein Pausenbrot mit.
    → Anne, çocuğuna yanına alması için bir sandviç verdi.

  29. Mitarbeiten (Birlikte çalışmak, iş birliği yapmak.)
    o Wir müssen als Team mitarbeiten, um das Ziel zu erreichen.
    → Hedefe ulaşmak için ekip olarak iş birliği yapmamız gerekiyor.

  30. Mitbringen (Yanında bir şey getirmek.)
    o Kannst du bitte den Kuchen mitbringen?
    → Pastayı getirir misin lütfen?

  31. Mitessen (Birlikte yemek yemek.)
    o Möchtest du mit uns mitessen?
    → Bizimle yemek yemek ister misin?

  32. Mitfahren (Birlikte seyahat etmek.)
    o Ich fahre morgen nach Berlin. Möchtest du mitfahren?
    → Yarın Berlin’e gidiyorum. Gelmek ister misin?

  33. Mitspielen (Bir oyuna veya aktiviteye katılmak.)
    o Wer möchte beim Fußball mitspielen?
    → Kim futbol oyununa katılmak istiyor?

  34. Mitreden (Bir konuda fikir belirtmek veya tartışmaya katılmak.)
    o Nur wer informiert ist, sollte bei dieser Diskussion mitreden.
    → Bu tartışmada sadece bilgili olanlar fikir belirtmeli.

285 - 312 Arası Kelimeler

  1. Nachahmen (Birini veya bir şeyi taklit etmek.)
    o Er versuchte, den berühmten Schauspieler nachzuahmen.
    → Ünlü oyuncuyu taklit etmeye çalıştı.

  2. Nachbessern (Bir şeyi düzeltmek veya iyileştirmek.)
    o Der Lehrer musste seine Noten nachbessern.
    → Öğretmen notlarını düzeltmek zorunda kaldı.

  3. Nachdenken (Bir konuda düşünmek.)
    o Ich muss erst nachdenken, bevor ich eine Entscheidung treffe.
    → Karar vermeden önce düşünmem gerekiyor.

  4. Nachfahren (Bir yere, kişiye veya şeylere geri gitmek, takip etmek.)
    o Wir fahren die gleiche Route wie gestern nach.
    → Dün gittiğimiz aynı güzergahı takip ediyoruz.

  5. Nachfeiern (Bir etkinliği veya kutlamayı sonradan yapmak.)
    o Wir können den Geburtstag nächste Woche nachfeiern.
    → Doğum gününü gelecek hafta kutlayabiliriz.

  6. Nachfolgen (Birinin arkasından gelmek, takip etmek.)
    o Er wird seinem Vater im Unternehmen nachfolgen.
    → Şirketinde babasının izinden gidecek.

  7. Nachforschen (Bir şey hakkında araştırma yapmak.)
    o Sie haben die Ursache des Problems gründlich nachgeforscht.
    → Sorunun kaynağını detaylı şekilde araştırdılar.

  8. Nachfragen (Bir şey hakkında soru sormak, sorgulamak.)
    o Wenn du etwas nicht verstehst, kannst du gerne nachfragen.
    → Bir şey anlamazsan sorabilirsin.

  9. Nachfüllen (Bir şeyi yeniden doldurmak.)
    o Du musst die Tinte im Drucker nachfüllen.
    → Yazıcının mürekkebini yeniden doldurman gerekiyor.

  10. Nachgeben (Birinin taleplerine veya baskısına boyun eğmek.)
    o Er gab schließlich nach und akzeptierte den Vorschlag.
    → Sonunda boyun eğdi ve öneriyi kabul etti.

  11. Nachgehen (Bir konuyu veya bir işi takip etmek.)
    o Der Detektiv ging dem Hinweis nach.
    → Dedektif ipucunu takip etti.

  12. Nachgucken (Bir şeyi kontrol etmek.)
    o Ich werde nachgucken, ob ich die richtigen Unterlagen dabei habe.
    → Yanımda doğru belgelerin olup olmadığını kontrol edeceğim.

  13. Nachholen (Eksik olan bir şeyi sonradan yapmak.)
    o Ich muss meine Hausaufgaben nachholen, weil ich krank war.
    → Hastayken ev ödevimi yapmadım, şimdi yapmam gerekiyor.

  14. Nachkommen (Birine veya bir şeye zamanında yetişmek, yerine getirmek.)
    o Er kam der Einladung nach und nahm an der Feier teil.
    → Davete uyarak kutlamaya katıldı.

  15. Nachlassen (Baskı veya yoğunluğun azalması.)
    o Der Regen ließ schließlich nach.
    → Yağmur sonunda dindi.

  16. Nachlaufen (Birinin arkasından koşmak, takip etmek.)
    o Der Hund lief seinem Besitzer nach.
    → Köpek sahibinin peşinden koştu.

  17. Nachlesen (Bir şeyi tekrar okumak, gözden geçirmek.)
    o Ich muss das Kapitel nachlesen, um es besser zu verstehen.
    → Bölümü daha iyi anlamak için tekrar okumam gerekiyor.

  18. Nachmachen (Bir şeyi tekrar yaparak taklit etmek.)
    o Sie wollte die Tanzbewegungen nachmachen.
    → Dans hareketlerini taklit etmek istedi.

  19. Nachprüfen (Bir şeyin doğruluğunu kontrol etmek.)
    o Ich werde die Antwort noch einmal nachprüfen.
    → Cevabı bir kez daha kontrol edeceğim.

  20. Nachrennen (Birine ya da bir şeye yetişmek için koşmak.)
    o Der Junge rannte dem Ball nach.
    → Çocuk topun peşinden koştu.

  21. Nachrufen (Birine yüksek sesle seslenmek.)
    o Sie rief ihm nach, als er das Gebäude verließ.
    → Bina terk ederken ona seslendi.

  22. Nachschauen (Bir şeyi tekrar gözden geçirmek, kontrol etmek.)
    o Kannst du nachschauen, ob der Schlüssel auf dem Tisch liegt?
    → Anahtarın masanın üstünde olup olmadığını kontrol edebilir misin?

  23. Nachschlagen (Bir şeyin anlamını bir kaynaktan araştırmak.)
    o Ich musste im Wörterbuch nachschlagen, um die Bedeutung zu verstehen.
    → Anlamını anlamak için sözlüğe bakmak zorunda kaldım.

  24. Nachsehen (Bir şeyi kontrol etmek veya gözden geçirmek.)
    o Kannst du nachsehen, ob das Fenster offen ist?
    → Pencerenin açık olup olmadığını kontrol edebilir misin?

  25. Nachsitzen (Okulda ceza olarak oturmak.)
    o Der Schüler musste nachsitzen, weil er zu spät gekommen war.
    → Öğrenci, geç kaldığı için okulda ceza olarak oturmak zorunda kaldı.

  26. Nachspielen (Bir olayı ya da sahneyi tekrar etmek.)
    o Die Kinder wollten die Szene aus dem Film nachspielen.
    → Çocuklar, filmdeki sahneyi tekrar oynamak istediler.

  27. Nachsprechen (Birinin söylediği şeyi tekrar etmek.)
    o Die Lehrerin bat die Schüler, das neue Wort nachzusprechen.
    → Öğretmen, öğrencilerden yeni kelimeyi tekrar etmelerini istedi.

  28. Nachsuchen (Bir şeyi aramak veya araştırmak.)
    o Der Hund musste nachsuchen, wo der Ball hingefallen war.
    → Köpek, topun düştüğü yeri aramak zorunda kaldı.

313 - 344 Arası Kelimeler

  1. Niederbrennen (Bir şeyi yakarak yok etmek.)
    o Das alte Gebäude wurde niedergebrannt.
    → Eski bina yakılarak yok edildi.

  2. Niederbrüllen (Biri ya da bir şey üzerine yüksek sesle bağırmak.)
    o Der Trainer brüllte die Spieler nieder.
    → Antrenör, oyunculara yüksek sesle bağırdı.

  3. Niedergehen (Bir yere doğru inmek, çökmek veya aşağıya gitmek.)
    o Der Preis für das Ticket ist dieses Jahr gesenkt und ist stark niedergegangen.
    → Bilet fiyatı bu yıl düşürüldü ve oldukça azaldı.

  4. Niederknien (Dizlerinin üstüne çökmek.)
    o Sie kniete nieder, um dem verletzten Hund zu helfen.
    → Yaralı köpeğe yardım etmek için diz çökerek eğildi.

  5. Niedermachen (Birini kötülemek veya onu aşağılamak.)
    o Er versuchte, seinen Kollegen niederzumachen, um besser dazustehen.
    → Daha iyi görünmek için iş arkadaşını kötülemeye çalıştı.

  6. Niederschlagen (Birini ruhen veya fiziksel olarak zayıf düşürmek.)
    o Die schlechte Nachricht schlug ihn nieder.
    → Kötü haber onu yıktı.

  7. Niederschreiben (Bir şeyi yazılı hale getirmek.)
    o Er schrieb alle wichtigen Notizen nieder.
    → Tüm önemli notları yazdı.

  8. Nebenordnen (Bir şeyi yan yana veya eşit derecede sıralamak.)
    o Der Chef ordnete die Aufgaben nebenordnen an.
    → Patron, görevleri yan yana sıralanacak şekilde düzenledi.

  9. Nebenschalten (Bir şeyi, genellikle bir cihazı, başka bir şeye ek olarak açmak.)
    o Ich habe den Fernseher nebenbei angeschaltet, während ich arbeitete.
    → Çalışırken televizyonu arka planda açtım.

  10. Rückspulen (Bir video, ses kaydı veya benzeri bir medyayı geriye doğru oynatmak.)
    o Ich musste das Video zurückspulen, um die Stelle noch einmal zu sehen.
    → Videoyu geri sararak o bölümü bir kez daha izlemek zorunda kaldım.

  11. Rückfragen (Açıklama veya onay amacıyla daha fazla bilgi istemek.)
    o Wenn du etwas nicht verstehst, zögere nicht, Rückfragen zu stellen.
    → Bir şeyi anlamadığında, geri soru sormaktan çekinme.

  12. Rückdatieren (Bir belgeye veya işleme geriye dönük bir tarih atmak.)
    o Der Vertrag wurde auf den 1. Januar rückdatiert.
    → Sözleşme 1 Ocak tarihine geriye dönük olarak düzenlendi.

  13. Vorziehen (Bir şeyi diğerine göre daha çok tercih etmek.)
    o Ich ziehe es vor, am Wochenende zu arbeiten, anstatt unter der Woche.
    → Hafta içi çalışmak yerine hafta sonunda çalışmayı tercih ederim.

  14. Vortragen (Bir konuda konuşma yapmak veya bir şeyi sunmak.)
    o Der Professor trug seine Forschungsergebnisse vor.
    → Profesör, araştırma sonuçlarını sundu.

  15. Vorsehen (Bir şeyin planlanması veya dikkate alınması.)
    o Der Plan sieht vor, dass alle Aufgaben bis Ende des Monats erledigt sind.
    → Plan, tüm görevlerin ay sonuna kadar tamamlanmasını öngörüyor.

  16. Vorschreiben (Bir kural veya yönerge olarak bir şeyi zorunlu hale getirmek.)
    o Der Lehrer schrieb vor, dass alle Schüler ihre Hausaufgaben bis morgen abgeben müssen.
    → Öğretmen, tüm öğrencilerin ödevlerini yarına kadar teslim etmelerini zorunlu hale getirdi.

  17. Vorschlagen (Bir fikir veya çözüm önerisi sunmak.)
    o Ich schlage vor, dass wir die Besprechung auf nächste Woche verschieben.
    → Toplantıyı gelecek haftaya ertelemeyi öneriyorum.

  18. Vornehmen (Bir şeyi yapmak veya planlamak.)
    o Ich habe mir vorgenommen, dieses Jahr mehr zu reisen.
    → Bu yıl daha fazla seyahat etmeyi planladım.

  19. Vormachen (Bir şeyi başkasına örnek olarak göstermek.)
    o Der Trainer machte den Spielern die Übung vor.
    → Antrenör, oyunculara egzersizi gösterdi.

  20. Vorlesen (Bir metni başkalarına okumak.)
    o Sie las ihrem Sohn eine Geschichte vor.
    → O, oğluna bir hikaye okudu.

  21. Vorkommen (Bir olayın, durumun veya şeyin meydana gelmesi veya bulunması.)
    o Es kam vor, dass wir den Zug verpasst haben.
    → Treni kaçırmamız durumu meydana geldi.

  22. Vorherrschen (Bir durumun veya duygunun baskın olması.)
    o In dieser Region herrscht ein mildes Klima.
    → Bu bölgede ılıman bir iklim hakimdir.

  23. Vorhaben (Bir şeyi yapmayı planlamak.)
    o Ich habe vor, morgen ins Kino zu gehen.
    → Yarın sinemaya gitmeyi planlıyorum.

  24. Vorgehen (Bir şeyin nasıl yapılması gerektiğine dair bir yöntem veya süreç izlemek.)
    o Wir müssen systematisch vorgehen, um das Problem zu lösen.
    → Sorunu çözmek için sistematik bir yaklaşım izlemeliyiz.

  25. Vorgeben (Bir şeyin önceden belirlenmiş gibi davranmak veya bir şey gibi görünmek.)
    o Er gab vor, krank zu sein, um nicht zur Arbeit zu gehen.
    → İşe gitmemek için hasta gibi davrandı.

  26. Vorführen (Bir şeyi başkalarına sergilemek veya göstermek.)
    o Der Künstler führte seine neuesten Werke im Museum vor.
    → Sanatçı, en yeni eserlerini müzede sergiledi.

  27. Vorfinden (Bir şeyi bulmak veya keşfetmek.)
    o Ich fand die Lösung für das Problem schnell vor.
    → Sorunun çözümünü hızlıca buldum.

  28. Vorfahren (Birinin atalarına ait olmak veya geçmişteki kişilerle bağlantılı olmak.)
    o Unsere Vorfahren kamen aus einem kleinen Dorf in Italien.
    → Atalarımız İtalya’daki küçük bir köyden geliyordu.

  29. Teilnehmen (Bir etkinlik, etkinlik ya da faaliyete katılmak.)
    o Ich werde an der Konferenz nächste Woche teilnehmen.
    → Gelecek hafta konferansa katılacağım.

  30. Teilhabe (Bir şeyin içinde yer almak veya katılım sağlamak.)
    o Jeder hat das Recht auf Teilhabe an der Gesellschaft.
    → Herkesin topluma katılma hakkı vardır.

  31. Stattgeben (Bir başvuruyu veya talebi kabul etmek.)
    o Der Richter gab dem Antrag statt.
    → Hakim, başvuruyu kabul etti.

  32. Stattfinden (Bir etkinliğin veya olayın gerçekleşmesi.)
    o Das Konzert findet morgen statt.
    → Konser yarın olacak.

345 - 370 Arası Kelimeler

  1. Wegwerfen (Bir şeyi atmak veya çöpe atmak.)
    o Sie warf den alten Stuhl weg.
    → Eski sandalyeyi attı.

  2. Wegziehen (Bir yeri terk etmek veya başka bir yere taşınmak.)
    o Sie zog nach Berlin, um dort zu arbeiten.
    → Berlin’e çalışmak için taşındı.

  3. Wegtun (Bir şeyi bir kenara koymak veya saklamak.)
    o Er tat das Buch weg, weil er es nicht mehr brauchte.
    → Kitabı kenara koydu çünkü artık ona ihtiyacı yoktu.

  4. Wegtragen (Bir şeyi bir yerden başka bir yere taşımak.)
    o Wir mussten die Möbel ins andere Zimmer wegtragen.
    → Mobilyaları diğer odaya taşımamız gerekti.

  5. Wegstellen (Bir şeyi bir yerden başka bir yere koymak.)
    o Er stellte die Tasche auf den Tisch.
    → Çantayı masanın üzerine koydu.

  6. Wegsetzen (Bir şeyi bir yere koymak veya yerleştirmek.)
    o Sie setzte den Koffer neben die Tür.
    → Bavulu kapının yanına koydu.

  7. Wegsehen (Bir olayı, durumu ya da problemi görmezden gelmek veya bakmamak.)
    o Du kannst nicht einfach wegsehen, wenn jemand Hilfe braucht!
    → Birinin yardıma ihtiyacı olduğunda görmezden gelemezsin!

  8. Wegschmeißen (Bir şeyi atmak veya çöpe atmak.)
    o Er schmiss das alte Spielzeug weg.
    → Eski oyuncakları attı.

  9. Wegschicken (Birini veya bir şeyi bir yere göndermek.)
    o Sie schickte den Brief an ihren Freund.
    → Mektubu arkadaşına gönderdi.

  10. Wegschauen (Bakmamak, gözlerini başka tarafa çevirmek.)
    o Er schaute weg, als er die schlechte Nachricht hörte.
    → Kötü haberi duyduğunda gözlerini başka tarafa çevirdi.

  11. Wegrennen (Bir yerden hızla uzaklaşmak, kaçmak.)
    o Der Hund rannte schnell weg, als er den Verkehr sah.
    → Köpek, trafiği görünce hızlıca uzaklaştı.

  12. Wegräumen (Bir şeyi ortadan kaldırmak veya düzenlemek.)
    o Wir müssen das Spielzeug wegräumen, bevor wir ins Bett gehen.
    → Oyuncakları kaldırmamız gerek, yatmadan önce.

  13. Wegnehmen (Bir şeyi bir yerden almak veya almak.)
    o Er nahm mir das Buch weg.
    → Kitabımı aldı.

  14. Wegmachen (Bir şeyi kaldırmak veya ortadan kaldırmak.)
    o Mach bitte das Papier weg!
    → Lütfen kağıdı kaldır!

  15. Weglegen (Bir şeyi bir yere koymak ve kullanmamayı düşünmek.)
    o Sie legte das Handy weg und begann zu lesen.
    → Telefonu bir kenara koydu ve okumaya başladı.

  16. Weglaufen (Bir yerden kaçmak veya hızla uzaklaşmak.)
    o Der Dieb lief mit der Tasche weg.
    → Hırsız çanta ile kaçtı.

  17. Weglassen (Bir şeyi kaldırmak veya bir şeyin dışında bırakmak.)
    o Er ließ den Fehler in seinem Bericht weg.
    → Raporunda hatayı çıkardı.

  18. Weggucken (Bir olayı veya durumu görmezden gelmek.)
    o Du kannst nicht einfach weggucken, wenn es Probleme gibt!
    → Problemler olduğunda görmezden gelemezsin!

  19. Weggehen (Bir yerden ayrılmak veya gitmek.)
    o Wir müssen jetzt weggehen, der Zug fährt gleich.
    → Şimdi gitmemiz gerekiyor, tren birazdan kalkacak.

  20. Wegfahren (Bir yerden ayrılmak, gitmek.)
    o Sie fahren morgen in den Urlaub.
    → Yarın tatile gidecekler.

  21. Wegfliegen (Bir yerden uçakla gitmek.)
    o Wir fliegen nächste Woche nach Paris.
    → Gelecek hafta Paris’e uçacağız.

  22. Wegfallen (Bir şeyin artık mevcut olmaması veya geçersiz hale gelmesi.)
    o Der Plan fiel aufgrund von Problemen mit der Finanzierung weg.
    → Plan, finansmanla ilgili sorunlar nedeniyle geçersiz hale geldi.

  23. Wegdrücken (Bir şeyi itilerek uzaklaştırmak.)
    o Er drückte die Tür weg, um hindurch zu gehen.
    → Kapıyı iterek geçmek için uzaklaştırdı.

  24. Wegbringen (Bir şeyi bir yerden başka bir yere taşımak veya götürmek.)
    o Sie brachte den Müll weg.
    → Çöpü götürdü.

  25. Wegblicken (Gözlerini bir şeyden başka bir yere çevirmek.)
    o Du darfst nicht wegblikken, wenn du die Antwort weißt.
    → Cevabı biliyorsan gözlerini başka yere çeviremezsin.

  26. Wegbleiben (Bir yere gitmemek veya orada olmamak.)
    o Du sollst heute wegbleiben, die Veranstaltung ist abgesagt.
    → Bugün gitmemen gerekiyor, etkinlik iptal edildi.

371 - 388 Arası Kelimeler

  1. Weiterarbeiten (Bir işe devam etmek.)
    o Sie mussten nach der Pause weiterarbeiten.
    → Ara verdikten sonra çalışmaya devam etmek zorunda kaldılar.

  2. Weiterbringen (Bir şeyi ilerletmek, bir konuda yardımcı olmak.)
    o Die Diskussion brachte uns weiter.
    → Tartışma bizi ilerletti.

  3. Weiteressen (Yemeye devam etmek.)
    o Er aß weiter, obwohl alle anderen schon fertig waren.
    → O, diğerleri çoktan bitirmiş olmasına rağmen yemeye devam etti.

  4. Weiterfahren (Bir yere gitmeye devam etmek.)
    o Wir mussten nach der Pause weiterfahren.
    → Ara verdikten sonra yolculuğa devam etmemiz gerekiyordu.

  5. Weiterführen (Bir süreci veya aktiviteyi devam ettirmek.)
    o Der Manager führte das Meeting weiter.
    → Yönetici toplantıya devam etti.

  6. Weitergeben (Bir bilgiyi veya eşyayı başkasına vermek.)
    o Sie gab die Nachricht weiter.
    → Haberi başkasına iletti.

  7. Weitergehen (Bir yere gitmeye devam etmek.)
    o Wir mussten nach dem Mittagessen weitergehen.
    → Öğle yemeğinden sonra yürüyüşe devam etmemiz gerekiyordu.

  8. Weiterhelfen (Yardım etmeye devam etmek.)
    o Der Lehrer half dem Schüler weiter.
    → Öğretmen öğrenciye yardım etmeye devam etti.

  9. Weiterkommen (Bir hedefe ulaşmak, ilerlemek.)
    o Mit dieser Methode kamen sie schneller weiter.
    → Bu yöntemle daha hızlı ilerlediler.

  10. Weiterleben (Hayata devam etmek.)
    o Trotz der Schwierigkeiten entschied sie sich, weiterzuleben.
    → Zorluklara rağmen hayata devam etmeye karar verdi.

  11. Weitermachen (Bir şey yapmaya devam etmek.)
    o Du musst einfach weitermachen, auch wenn es schwer ist.
    → Zor olsa da yapmaya devam etmen gerek.

  12. Weiterreden (Konuşmaya devam etmek.)
    o Sie redete weiter, ohne eine Pause zu machen.
    → Bir ara vermeden konuşmaya devam etti.

  13. Weitersagen (Bir bilgiyi başkasına iletmek.)
    o Ich werde es dir erzählen, aber du musst es weiter sagen!
    → Sana anlatacağım ama bunu başkasına da iletmelisin!

  14. Weiterschlafen (Uyumaya devam etmek.)
    o Sie schlief einfach weiter, obwohl der Wecker klingelte.
    → Alarm çalmasına rağmen uyumaya devam etti.

  15. Weitersehen (Bir şeyi gözle görmek ve izlemeye devam etmek.)
    o Sie wollte den Film weitersehen, aber sie war müde.
    → Film izlemeye devam etmek istedi ama yorgundu.

  16. Weiterspielen (Bir oyuna devam etmek.)
    o Die Kinder wollten das Spiel weiter spielen.
    → Çocuklar oyuna devam etmek istediler.

  17. Weitersprechen (Konuşmaya devam etmek.)
    o Er sprach weiter, ohne auf die anderen zu hören.
    → Diğerlerini dinlemeden konuşmaya devam etti.

  18. Weitersuchen (Bir şey aramaya devam etmek.)
    o Sie suchte weiter nach ihren Schlüssel.
    → Anahtarlarını aramaya devam etti.

389 - 413 Arası Kelimeler

  1. Wettlaufen (Bir yarışta koşmak, hızla koşmak.)
    o Die Kinder liefen um die Wette.
    → Çocuklar yarışarak koştu.

  2. Wettmachen (Bir şeyi telafi etmek, dengelemek.)
    o Er wollte seine Fehler wettmachen.
    → Hatalarını telafi etmek istedi.

  3. Wettstreiten (Bir yarışa katılmak, rekabet etmek.)
    o Die Teams stritten um den ersten Platz.
    → Takımlar birinci olmak için rekabet etti.

  4. Zustoßen (Birine çarpmak veya beklenmedik bir şekilde bir olayın yaşanması.)
    o Er stieß gegen die Tür und fiel hin.
    → Kapıya çarptı ve yere düştü.

  5. Zuhören (Birine dikkatlice dinlemek.)
    o Sie hörte dem Vortrag aufmerksam zu.
    → O, sunumu dikkatlice dinledi.

  6. Zuknoten (Bir şeyi bağlamak, düğüm atmak.)
    o Sie knotete das Band zu.
    → O, bağı düğümledi.

  7. Zufassen (Bir şeyi tutmak veya sıkıca kavramak.)
    o Er fasste das Seil fest.
    → O, ipi sıkıca tuttu.

  8. Zuschicken (Bir şeyi birine gönderme.)
    o Sie schickte das Paket sofort zu.
    → Paketi hemen gönderdi.

  9. Zuschauen (Bir şeyi izlemek.)
    o Die Kinder schauten dem Film zu.
    → Çocuklar filmi izledi.

  10. Zusenden (Birine bir şeyi gönderme.)
    o Ich werde dir die Informationen zusenden.
    → Sana bilgileri göndereceğim.

  11. Zuschließen (Bir kapıyı veya başka bir şeyi kapatıp kilitlemek.)
    o Sie schloss die Tür ab.
    → O, kapıyı kilitledi.

  12. Zumachen (Bir şeyi kapatmak.)
    o Kannst du bitte das Fenster zumachen?
    → Lütfen pencereyi kapatır mısın?

  13. Zulassen (Birine bir şeyi yapmasına izin vermek.)
    o Der Lehrer ließ die Schüler sprechen.
    → Öğretmen, öğrencilere konuşmalarına izin verdi.

  14. Zusehen (Bir şeyi dikkatlice izlemek.)
    o Sie sahen dem Sportler bei seinem Lauf zu.
    → Onlar, sporcuyu koşarken dikkatlice izlediler.

  15. Zuhalten (Bir şeyi tutmak, engellemek.)
    o Sie hielt die Tür zu, damit der Wind nicht reinkommt.
    → O, rüzgarın girmemesi için kapıyı tuttu.

  16. Zugreifen (Bir şeye el atmak, almak.)
    o Er griff nach dem Buch auf dem Tisch.
    → O, masadaki kitaba elini uzattı.

  17. Zuordnen (Bir şeyi doğru şekilde sınıflandırmak veya yerleştirmek.)
    o Du musst diese Dokumente richtig zuordnen.
    → Bu belgeleri doğru şekilde sıralaman gerek.

  18. Zustimmen (Birine veya bir fikre onay vermek.)
    o Sie stimmte dem Vorschlag zu.
    → O, teklife onay verdi.

  19. Zudrücken (Bir şeyi sıkıca kapatmak.)
    o Er drückte die Tür schnell zu.
    → O, kapıyı hızlıca kapattı.

  20. Zudecken (Bir şeyi örtmek, üzerini kapatmak.)
    o Sie deckte das Bett sorgfältig zu.
    → O, yatağı dikkatlice örttü.

  21. Zubinden (Bir şeyi bağlamak, düğüm atmak.)
    o Er band seine Schuhe zu.
    → O, ayakkabılarını bağladı.

  22. Zuhaben (Birine sahip olmak, bir şeyin birisinde bulunması.)
    o Ich habe ein wichtiges Treffen heute.
    → Bugün önemli bir toplantım var.

  23. Zugehen (Bir şeye doğru gitmek, yaklaşmak.)
    o Er ging auf die Tür zu.
    → O, kapıya doğru yürüdü.

  24. Zurufen (Birine yüksek sesle bir şey söylemek.)
    o Er rief ihr seinen Namen zu.
    → O, ona adını yüksek sesle söyledi.

  25. Zunehmen (Ağırlık, miktar veya yoğunluk artmak.)
    o Sie hat in letzter Zeit viel zugenommen.
    → Son zamanlarda çok kilo aldı.

414 - 437 Arası Kelimeler

  1. Zurechtkommen (Bir durumla başa çıkmak, bir şeyle baş etmek.)
    o Sie kommt gut mit den neuen Aufgaben zurecht.
    → O, yeni görevlerle iyi başa çıkıyor.

  2. Zurechtmachen (Bir şeyi düzeltmek, hazırlamak veya düzenlemek.)
    o Er machte sich schnell zurecht, bevor er das Haus verließ.
    → O, evden çıkmadan önce hızla hazırlık yaptı.

  3. Zurechtfinden (Bir ortamda veya bir durumda yönünü bulmak, uyum sağlamak.)
    o Sie fand sich schnell in der neuen Stadt zurecht.
    → O, yeni şehirde hızla yolunu buldu.

  4. Zurechtweisen (Birini uyarmak, doğruyu göstermek.)
    o Der Lehrer wies den Schüler zurecht.
    → Öğretmen, öğrenciyi uyardı.

  5. Zurückbleiben (Bir yerde kalmak, ilerleyememek veya gruptan geri kalmak.)
    o Er musste zurückbleiben, weil er verletzt war.
    → O, yaralandığı için geri kalmak zorunda kaldı.

  6. Zurückbringen (Bir şeyi geri getirmek.)
    o Kannst du mir das Buch zurückbringen?
    → Bana kitabı geri getirebilir misin?

  7. Zurückfahren (Geriye doğru gitmek, dönüş yapmak.)
    o Wir müssen zurückfahren, der Weg ist blockiert.
    → Geri dönmemiz gerekiyor, yol kapanmış.

  8. Zurückfliegen (Geri uçmak.)
    o Sie fliegen nächste Woche nach Berlin zurück.
    → Gelecek hafta Berlin’e geri uçuyorlar.

  9. Zurückgeben (Bir şeyi geri vermek.)
    o Ich werde das Buch morgen zurückgeben.
    → Kitabı yarın geri vereceğim.

  10. Zurückgehen (Geri gitmek, eski yere dönmek.)
    o Er musste zurückgehen, weil er seinen Schlüssel vergessen hatte.
    → Anahtarını unuttuğu için geri gitmek zorunda kaldı.

  11. Zurückkehren (Gerçek bir yere geri dönmek.)
    o Nach dem Urlaub kehrten sie in ihr Haus zurück.
    → Tatilden sonra evlerine döndüler.

  12. Zurückkommen (Bir yere geri gelmek.)
    o Wann kommst du zurück?
    → Ne zaman geri geleceksin?

  13. Zurücklassen (Bir şeyi veya birini geride bırakmak.)
    o Er ließ sein Gepäck im Hotel zurück.
    → Valizini otelde geride bıraktı.

  14. Zurückmelden (Bir şeyi bildirmek veya geri dönmek.)
    o Sie haben sich noch nicht zurückgemeldet.
    → Henüz geri dönmediler.

  15. Zurücknehmen (Bir şeyi geri almak.)
    o Sie nahm das Angebot zurück, weil sie es sich anders überlegt hatte.
    → Fikrini değiştirdiği için teklifi geri aldı.

  16. Zurückreisen (Bir yere geri seyahat etmek.)
    o Sie beschlossen, nach dem Urlaub zurückzureisen.
    → Tatilden sonra geri seyahat etmeye karar verdiler.

  17. Zurückrufen (Birini aradıktan sonra geri aramak.)
    o Ich werde dich später zurückrufen.
    → Seni sonra geri arayacağım.

  18. Zurückschicken (Bir şeyi geri göndermek.)
    o Ich habe das Paket zurückgeschickt.
    → Paketi geri gönderdim.

  19. Zurückschreiben (Bir mesaja cevap yazmak, geri yazmak.)
    o Sie hat mir endlich zurückgeschrieben.
    → Sonunda bana cevap yazdı.

  20. Zurücksehen (Geçmişe bakmak, geriye doğru bakmak.)
    o Manchmal ist es wichtig, zurückzusehen und zu reflektieren.
    → Bazen geriye bakmak ve düşünmek önemlidir.

  21. Zurücktragen (Bir şeyi geri taşımak.)
    o Er musste die Einkäufe wieder ins Haus zurücktragen.
    → Alışverişi tekrar eve taşımak zorunda kaldı.

  22. Zurücktreten (Bir görevden veya pozisyondan geri adım atmak.)
    o Der Politiker trat nach dem Skandal zurück.
    → Skandalın ardından siyasetçi görevinden istifa etti.

  23. Zurückblättern (Bir kitap veya dergide geri doğru sayfa çevirmek.)
    o Er blätterte im Buch zurück, um die Information zu überprüfen.
    → Bilgiyi kontrol etmek için kitapta geri doğru sayfa çevirdi.

  24. Zurückblicken (Geçmişe bakmak, geriye doğru bakmak.)
    o Beim Zurückblicken auf die Jahre fühlt er sich stolz.
    → Yıllara geriye bakınca gururlanıyor.

438 - 462 Arası Kelimeler

  1. Zusammenarbeiten (Ortak bir hedef doğrultusunda birlikte çalışmak.)
    o Wir müssen zusammenarbeiten, um das Projekt abzuschließen.
    → Projeyi tamamlamak için birlikte çalışmalıyız.

  2. Zusammenbauen (Parçaları birleştirerek bir şey inşa etmek veya kurmak.)
    o Er baute das Regal zusammen.
    → Rafı birleştirerek kurdu.

  3. Zusammenbinden (Bir şeyleri bağlayarak bir arada tutmak.)
    o Sie band die Bücher zusammen.
    → Kitapları bir arada bağladı.

  4. Zusammenbleiben (Birlikte kalmak, ayrılmamak.)
    o Wir sollten zusammenbleiben, um uns gegenseitig zu unterstützen.
    → Birbirimizi desteklemek için birlikte kalmalıyız.

  5. Zusammenbrechen (Çökme, kırılma, bir şeyin bozulması.)
    o Der Tisch brach zusammen, als er zu schwer wurde.
    → Masa çok ağırlaştığında çöktü.

  6. Zusammenbringen (Bir araya getirmek.)
    o Das Ziel ist, verschiedene Ideen zusammenzubringen.
    → Hedef, farklı fikirleri bir araya getirmektir.

  7. Zusammendrücken (Bir şeyi sıkıca bastırarak daraltmak.)
    o Sie drückte das Papier zusammen, um es in die Tasche zu bekommen.
    → Kağıdı, cebe koyabilmek için sıkıca bastırdı.

  8. Zusammenfalten (Bir şeyi katlamak.)
    o Er faltete das Papier zusammen, um Platz zu sparen.
    → Kağıdı, yer tasarrufu sağlamak için katladı.

  9. Zusammengehören (Birbirine ait olmak, uyumlu olmak.)
    o Die Teile gehören zusammen, um den Schrank zu vervollständigen.
    → Parçalar, dolabı tamamlamak için bir arada olmalıdır.

  10. Zusammenhaben (Bir şeyi bir arada bulundurmak.)
    o Wir haben alle Informationen zusammen.
    → Tüm bilgilere sahibiz.

  11. Zusammenhängen (Birbirine bağlı olmak, bağlantılı olmak.)
    o Diese Probleme hängen miteinander zusammen.
    → Bu problemler birbirine bağlıdır.

  12. Zusammenlaufen (Bir noktada toplanmak, bir araya gelmek.)
    o Alle liefen zusammen, um das Ereignis zu feiern.
    → Herkes, etkinliği kutlamak için toplandı.

  13. Zusammenleben (Birlikte yaşamak.)
    o Sie leben zusammen in einer Wohngemeinschaft.
    → Bir yurt odasında birlikte yaşıyorlar.

  14. Zusammenpassen (Uyumlu olmak, birbirine uygun olmak.)
    o Diese Farben passen gut zusammen.
    → Bu renkler birbirine çok uyuyor.

  15. Zusammenprallen (Çarpışmak, çarpışma yapmak.)
    o Die beiden Autos sind zusammengeprallt.
    → İki araba çarpıştı.

  16. Zusammenschlagen (Birini dövmek veya saldırmak.)
    o Er wurde von einer Gruppe zusammengeschlagen.
    → Bir grup tarafından dövüldü.

  17. Zusammenschließen (Bir araya gelmek, birleşmek.)
    o Die beiden Unternehmen schlossen sich zusammen, um stärker zu werden.
    → İki şirket birleşerek daha güçlü oldu.

  18. Zusammenschreiben (Birleştirerek yazmak.)
    o Sie musste die Ideen zusammen schreiben, um den Bericht zu verfassen.
    → Raporu yazabilmek için fikirleri birleştirerek yazması gerekti.

  19. Zusammensetzen (Bir araya getirmek, toplamak.)
    o Wir haben uns zusammengesetzt, um die Probleme zu besprechen.
    → Sorunları tartışmak için bir araya geldik.

  20. Zusammensitzen (Birlikte oturmak.)
    o Wir haben den Abend zusammen gesessen und geredet.
    → Akşamı birlikte oturup konuştuk.

  21. Zusammenstellen (Bir araya getirmek, bir koleksiyon oluşturmak.)
    o Sie stellte die besten Bücher für die Bibliothek zusammen.
    → Kütüphane için en iyi kitapları bir araya getirdi.

  22. Zusammenstoßen (Çarpışmak, birbirine çarpma.)
    o Die beiden Züge sind zusammen gestoßen.
    → İki tren çarpıştı.

  23. Zusammenstürzen (Çökme, yere düşme.)
    o Das Gebäude ist während des Erdbebens zusammen gestürzt.
    → Bina deprem sırasında çöktü.

  24. Zusammentreffen (Buluşmak, karşılaşmak.)
    o Wir haben uns zufällig im Café zusammen getroffen.
    → Tesadüfen kafede karşılaştık.

  25. Zusammenwirken (Birlikte çalışmak, işbirliği yapmak.)
    o Die beiden Forscher arbeiten zusammen, um das Problem zu lösen.
    → İki araştırmacı, problemi çözmek için birlikte çalışıyor.

463 - 479 Arası Kelimeler

  1. Zwischenlagern (Bir şeyi geçici olarak depolamak veya saklamak.)
    o Die Waren wurden im Lager zwischengeparkt, bis sie weitertransportiert wurden.
    → Mallar, taşınmadan önce depo içinde geçici olarak saklandı.

  2. Zwischenlanden (Bir uçuş sırasında ara vermek ve başka bir yerde inmek.)
    o Das Flugzeug musste in einem anderen Land zwischenlanden, weil es technische Probleme gab.
    → Uçak, teknik sorunlar nedeniyle başka bir ülkede ara vermek zorunda kaldı.

  3. Zwischenspeichern (Veri veya bilgi geçici olarak bir yere kaydedilmek.)
    o Der Computer speichert die Daten zwischendurch, um sie später zu verarbeiten.
    → Bilgisayar, verileri daha sonra işlemek üzere geçici olarak kaydeder.

  4. Abfragen (Bir konuyu, bilgiyi ya da durumu birinden sorgulamak, ona soru sormak.)
    o Er wird mich morgen zu meinem Studium abfragen.
    → Yarın beni eğitimimle ilgili sorgulayacak.

  5. Abholen (Birini bir yerden almak, götürmek için gelmek.)
    o Ich muss dich noch vom Bahnhof abholen.
    → Seni hala istasyondan almak zorundayım.

  6. Abfliegen (Bir uçak veya diğer taşıma aracının bir yerden havalanması.)
    o Der Flug nach Berlin wird um 10 Uhr abfliegen.
    → Berlin’e uçuş 10’da havalanacak.

  7. Abgeben (Bir şeyi teslim etmek, bırakmak veya vermek.)
    o Bitte geben Sie das Formular bis morgen ab.
    → Lütfen formu yarına kadar teslim edin.

  8. Abnehmen (Bir şeyi kaldırmak veya azalmasını sağlamak.)
    o Ich muss noch ein paar Kilo abnehmen.
    → Birkaç kilo daha vermem gerekiyor.

  9. Abschließen (Bir işi tamamlamak, bitirmek veya bir şeyi kapatmak.)
    o Wir müssen das Projekt bis Ende des Monats abschließen.
    → Projeyi ay sonuna kadar tamamlamalıyız.

  10. Abstellen (Bir şeyi bir yere koymak veya durdurmak.)
    o Stell bitte das Auto vor der Tür ab.
    → Lütfen arabayı kapının önüne park et.

  11. Abschicken (Bir şeyi göndermek, postalamak.)
    o Ich werde das Paket morgen abschicken.
    → Paketi yarın göndereceğim.

  12. Abwarten (Bir şeyin olmasını beklemek.)
    o Wir müssen die Antwort des Chefs abwarten.
    → Patronun cevabını beklemeliyiz.

  13. Abstimmen (Bir konuda karar almak için oy vermek.)
    o Die Mitglieder stimmen heute über den Vorschlag ab.
    → Üyeler bugün öneri hakkında oylama yapacak.

  14. Abgewöhnen (Bir alışkanlıktan kurtulmak.)
    o Es ist schwer, sich das Rauchen abzugewöhnen.
    → Sigara içmeyi bırakmak zor.

  15. Abfahren (Bir aracın, trenin veya otobüsün kalkması.)
    o Der Zug nach München fährt in 10 Minuten ab.
    → Münih’e giden tren 10 dakika içinde kalkacak.

  16. Abtrocknen (Bir şeyi kurutmak.)
    o Ich werde das Geschirr abtrocknen.
    → Bulaşıkları kurulayacağım.

  17. Abschalten (Bir şeyi kapatmak, durdurmak veya rahatlamak.)
    o Nach der Arbeit schalte ich immer den Computer ab.
    → İşten sonra her zaman bilgisayarı kapatırım.

:sunny: Listeye kaldığımız yerden devam edeceğiz.